10 Mart 2013 Pazar

Furuğ FERRUHZAD 'ı şair yapan şiir..,

Furuğ bir kadın olarak ayaklandığında, yazıp söyleyerek ayaklandığında, bir volkan gibi ağız açtığında İran edebiyatında bir deprem oldu. Edebiyat dünyası sarsıldı, yıkılmaz denilen binalar yıkıldı, şaşkınlık ve korku birçoğunun varlığını sarıp sarmaladı. Hakkında makaleler yazdılar, nutuklar attılar, hakkında köşe yazıları döşediler ve kısa zaman içerisinde Furuğ'a karşı bir tavır oluşturdular.. Furuğ artık değersiz bir kız çocuğuydu! Akıl hastasıydı! Şiirden ne anlardı! Aile düzenini hiçe sayan bir fahişeydi! O bir deliydi! O bir cadıydı! Hastaneye deliler koğuşuna yatırılmalıydı!

İşte bir kadının bilgeliğinden sonra İran da oluşan tablo: Cin çarpmış, çılgın, cadı, fahişe! Yaşam
Furuğ'a dar edildi..

Onun çığlığı dilleri kesilerek diri diri gömülen kadınların çığlığıydı!

Kolay sanılır belki, İran 1956! Ve bir kadın kendi bedeni ve duyguları hakkında cesaretle söz ediyor, adeta tarih önünde tanıklık ediyor, gördüğünü gösteriyor...Bütün düzen onu "GÜNAH" günah işledim... şiirinden sonra sorgulamıştır, Bütün dini, ailevi hiyerarşi sorgulamıştır.

Sonuç? Babası onu kapı dışarı edip evden attı; kocası terk etti; aç kaldı, psikiyatri bölümüne yatırıldı! Çocuğu ömür boyu elinden alındı! Ama o, söylemek istediğinden, şiirsel duruşundan zerrece taviz vermedi. O, "duvar"lar arasında "tutsak" kalan kadın, "isyan" bayrağını üçüncü eseriyle açıkça dalgalandırdı. Bu sefer onun isyanı tanrıyı da içine aldı.

O büyük şairler, yazarlar, edebiyat çevreleri ve toplantılar onu sonunda, aşağıdaki "İSYAN" şiirden sonra "kabul" ettiler. Furuğ şairdi artık!



İSYAN (Tanrının İsyanı)

Tanrı olsaydım eğer, bir gece haykırırdım tüm meleklere
Güneş sikkesini karanlığın körüne atsınlar diye
Dünya bahçesinin hizmetçilerine öfkeyle söylerdim
Sarı ay yaprağını gecenin dalından koparsınlar diye

Yarı gece ulu katımda
Öfkeyle gürleyen pençelerim dünyayı altüst ederdi
Yorgun ellerim, suskun binlerce yıl sonra
Dağları, denizlerin açık ağzına dökerdi

Çözerdim prangaları hummalı binlerce yıldızın ayaklarından
Akıtırdım ateş kanını ormanların sönük damarında
Duman perdelerini yırtardım, rüzğarın haykırışıyla
Ateş kızı esrikçe dansetsin diye ormanların bağrında

Gece rüzğarın büyülü kavalına üflerdim,
Susamış yılanlar gibi yataklarından kalksınlar
Bir ömür ıslak göğüsleri üzerinde sürünmekten yorgun ırmaklar
Gecenin karanlık yatağına aksınlar

Rüzğarlara usulca söylerdim, hummalı gecenin deltasına
Kızıl güllerin esrik kokulu sandalını salsınlar
Açardım mezarları, binlerce avare ruh
Bir daha, tenlerin kalesinde saklansınlar

Tanrı olsaydım eğer haykırırdım bir gece tüm meleklere
Kevser suyunu cehennemin kazanında kaynatsınlar
Yakıcı meşale ellerinde, sakınanların sürüsünü
Cennetin yeşil taze otlağında atsınlar

Tanrısal sakınımdan yorgun, gece yarısı İblis'in yatağında
Yeni hatanın uçurumunda sığınak arardım
Tanrısal altın tacıma karşılık
Bir günahın kucağındaki karanlık acıyı tadardım

Furuğ FERRUHZAD

-Çeviri: Haşim Hüsrevşahi / Ses, Ses, Yalnız Ses


şiiri farsça orijinalinden buradan izleyebilirsiniz..,

***

Hiç yorum yok: