17 Kasım 2016 Perşembe

Bir tren yolculuğu macerası..,

Size 2009 yılında trenle Van’a yaptığımız yolculukta başımızdan geçenleri anlatacağım bu akşam.. Öyle içimden geldi birden.. Akşam saatlerinde kalkacak trenimize bindik. Yataklı vagon görevlisi Ahmet, nemrut bir suratla biletlerimizi istedi. Verdik. Yerimizi gösterdi. İstediğimiz zaman yataklarımızı açabileceğimizi söyleyip gitti. (Yataklarımızı onun açması gerekmiyor muydu.?) Tren tam bir hayal kırıklığı. Çok eski. Her yeri dökülüyor. Eminim Kazım Karabekir Paşa da Van'a bu trenle gitmiştir. Kars'a gittiğimiz Doğu Ekspresi ile alakası yok. Kompartmanda buzdolabı yok. Bu tam bir felaket. Biz daha önceki seyahatimizden tecrübeli olduğumuzdan ve bu trende restoran da olmadığını biletlerimizi alırken öğrendiğimizden ekmeğimizi, salamımızı, kaşarımızı, mezelerimizi, kolamızı, biramızı, kuru yemişlerimizi, çayımızı, kahvemizi almış, tam teşekküllü bir şekilde trene binmiştik. Bütün bunları nasıl saklayacağız. Tren çok sıcak. Her şey bozulucak. Çocukluğumuzun tren yolculukları nostaljisi ile anneme kuru köfte bile yaptırmışım. Yumurta haşlatmışım.!. 


Domates, salatalık, biber de var. 40 saat tren yolculuğu ile Van'a gideceğiz. Evet yıl 2009. Tren Van'a 40 saatte gidiyor. Bu da tarihe böyle geçsin. (Uçak 75 dakikada). Macera başladı. Telefonumun şarjı bitmişti. Telefonu prize taktım çalışmadı. Görevli Nemrut Ahmet'e gittim. Prizin çalışmadığını söyledim. Çalışır dedi. Benimle birlikte geldi baktı. Evet çalışmıyor dedi..! O arada benim kahve ısıtıcımı gördü. Bunu sakın kullanmayın, çok elektrik çeker, bu trenin voltajı onu kaldırmaz, yangın çıkarırsınız dedi. Ben, kablonun ucundaki bir fincanlık garip plastik kahve ısıtıcısına bakarken, yoksa kullandınız mı dedi. Yok kullanmadık dedim ama o bize şüpheyle baktı. İçinden bunlar bu treni bu gece yakarlar diye geçirdiğini hissettim. Ama o da biliyordu ki prizde elektrik yoktu. Treni yakmanın başka yolları olmalıydı. Bunu daha sonra eni konu düşünecektim ama o sonraki mevzu. Görevli Şüpheci Nemrut Ahmet gitti. Yataklı vagonda sadece biz varız. Bütün kompartmanlar boş. Arada koridorda Görevli Şüpheci Nemrut Ahmet'e bakıyorum. Adam hayatından tamamen bezmiş. Daha yola çıkalı bir saat olmuş kendini kaldırıp pencereden
atmakla atmamak arasında kalmış. Belki atacak ama bana öyle gıcık oldu ki; öylece çekip gitmek istemiyor. Yataklı vagon trenin en sonundaki vagon. vagonun en sonundaki kapının yanında bir dolap vardı. Baktım kapağı açık. Biramızı, suyumuzu, kolamızı filan paketleyip oraya koydum. Orası kompartmandan daha serin. Canımız bira isteyince gidip dolaptan aldım. Nispeten idare eder. Akşam olunca Salak Görevli Şüpheci Nemrut Ahmet anladı ki sadece bizim priz arızalı değil, tüm vagonda elektrik yok. Arifiye'de tamir etmeye çalıştılar. Olmadı. Hava iyice karardı. Lambalar silik de olsa yanıyor. Vagonun aküsü ona yetiyor. Ancak ortalığı görebiliyoruz. Ama birşey okunacak gibi değil. Akşamın 11'nde yataklarımızı açtık. Saat 12'ye doğru uyumuştuk.
Sabah kahvaltımızı hazırladık. Sıcak su yok. Hayatımda ilk kez kahvaltımı kola ile yaptım. Esas önemlisi tuvalette sifonun suyu da akmıyor. Nasıl oluyorsa sadece lavabodan su akıyor. Buna da şükür. Vagonda tek işleyen şey lavabo suyu. Ankara'da da uğraştılar olmuyor. Aküler şarj olmuyor galiba. Tamir edenlere pencereden bakayım dedim. Hepsi bana pis pis baktı. İftiracı Salak Görevli Şüpheci Nemrut Ahmet herhalde elektrik tesisatını bizim sabote ettiğimizi söyledi. Çünkü yola çıkmadan kontrolleri yapmadığı için onu suçluyorlardı. Sivas'ta istasyon büfesinden termosuma sıcak su aldım. Garip adam benden 1,5 lira aldı. 80 lira istese 100 lira verip üstü kalsın diyecektim. Neyse boğazımızdan sıcak bir çay geçti. Daha sonra bir bardak kahve bile içtim. Akşam oldu ve hava karardı ve biz şimdi zifiri karanlıktayız. İşin enteresan tarafı trenin yataklı dışında bütün ışıkları yanıyor. Kendimi kaçak elektrik kullandığı için elektrikleri kesilmiş, pencereden şehrin ışıklarını seyreden gecekondu sakini gibi hissediyorum. Kaçak elektrikle kahve kaynatan gecekonducu..! Sıkıntıdan dokuzda yatağa girdik. Elektrik olmayan seferberlik yıllarında nüfusun niçin arttığını çok iyi anladım.. Saat 10'da kapımız çaldı. Kapıyı açtım. 


Karanlıkta İftiracı Salak Görevli Şüpheci Nemrut Ahmet'i seçebiliyorum. Yanında üniformalı iki adam daha var. Ellerindeki fenerlerle Hitchcock filmlerindeki adamlar gibi görünüyorlar. Yok gecekondu yıkım ekibi değillermiş. Tren şefi ve bir yetkili daha bize kuşetli vagonda bir kompartman açabileceklerini, burada gece üşüyebileceğimizi, orada elektrik de olduğunu filan söyledi. Hemen eşyalarımızı götürmeye de yardımcı olacaklarını söyleyip ısrar edince ben uyku sersemliği ile bizi yolda trenden atacaklarını ve bu vagonu da yakacaklarını filan düşünmeye başladım. Durum benim gözümde gitgide Haneke filmlerine dönmeye başladı. Yok biz burada iyiyiz, üşümüyoruz filan dedim. Ama adamlar ısrar ettiler. Bizi götüreceklerdi, bunun başka yolu yoktu. Aklımdan tren uçsuz bucaksız yükseklikteki bir nehir üzeri köprüsüne geldiğinde kapıları açıp, belimize bir tekme savurup bizi aşağı atacakları gibi saçma sapan düşünceler geçiyor. Neyse sonra baklayı ağızlarından çıkardılar ki bu vagonu trenden ayıracaklar ve biz şikayetçi falan olmayalım diye iyi niyet gösterisinde bulunuyorlar. Nihayetinde gece yarısı biz kuşetli vagona taşındık. Yataklı vagon her şeye rağmen temizdi. Yastığımız, çarşafımız, battaniyemiz vardı. Kuşetlide hiçbiri yok. Gecenin 2,5 unda 60 yıldır hiç dokunulmadan kalmış, mistik, yerel, oryantalist kuşetlimizde başımın altına yastık yaptığım ayakkabılarım, üzerimde kıyafetim ile mışıl mışıl uyumuşum. Demek ki uyunabiliyormuş.
Sabah ezan sesiyle uyandım. Bismillahirrahmanirrahim köprüden atılmıştık ve ölmüştük. Başımızda ezan okunuyordu. Sonra baktım, yok.. yaşıyorduk. Bu istasyonda duyduğum gerçekten ezan sesiydi. Koridora çıktım. Koridorda elinde makineli tüfekler, tam teçhizat askerler beni karşıladı. Dedim; tren şefi kuşetli vagonda bir isyan çıkarıp, yataklı vagonu yakabileceğimizi ve treni kaçırabileceğimizi düşünmüş, istasyonu arayıp gerekli önlemleri biz uykudayken almışlar, garnizonu haberdar etmişler. Aşağıdaki istasyon peronunda da kaçmaya kalkmamız durumuna karşı bir manga asker bekliyordu..

Hiç yorum yok: